2008 yılında başlayarak 2009 senesinde ağırlığını iyice göstermiş olup uzmanlar tarafından 2010 yılında etkisinin azaldığı ve iyileşmeye yönelecek olan küresel ekonomik kriz ülkemizi ne ölçüde etkilemektedir? Krizin ağır bir şekilde etkileyip etkilemediğini nasıl anlayabiliriz? Bunu iki yol ile anlayabiliriz. İlk olarak uzmanlar tarafından hükümete ait olan yetkilerin kâğıt üzerindeki rakamlara bakarak söyledikleri ve hükümet yetkilileri tarafından söylenen ve bazı zamanlarda çelişkiye uğramış olsa dahi işsizlik rakamlarının büyüklüğü, tüketici güven indekslerinin, sanayilerinin kapasitesinin ve ihracat verilerinin düşüklüğü aşağı yukarı yüzeysel bir şekilde bizlere fikir vermektedir.
Ancak küresel ekonomik kriz etkilerinin bulunup bulunmadığına bu rakamlardan daha çok günlük yaşantıdaki insanların hallerinden daha iyi bir şekilde anlayabilmekteyiz. Kâğıtta bulunan verilerden ziyade daha somut veriler ile gerçeği yansıtmakta olan bunlardır. Bu gözlemlerden sonra krizin neresinde bulunduğumuza ve tünelin sonuna ne kadar yaklaşıldığına karar verilebilir. Devletin mali yapısı, vergiyi vatandaşın malına haciz koyma yoluyla korku salarak, bankalar ise düşük faiz aracılığı ile toplamış olduğu paranın 3 katı kadar faiz ile vatandaşa kredi verip ödeme zorluk yaşayanların elinden ipotek olarak kullandığı mülküne el koymaktadır. Bu sebepten ötürü onların bu krizden normal vatandaşa göre daha fazla şikâyetçi olmaması gereklidir. Ticaret yapmakla uğraşan bir yandan pıtrak gibi çoğalmaya devam eden alışveriş merkezleri sebebiyle elde ettikleri kazanç ile diğer bir taraftan piyasadaki rekabet sebebi ile kar oranı azalır iken masrafları ve riski katlanarak artmaya devam etmektedir. Elindeki gayrimenkulü teminat aracı olarak gösterip kredi aracı aracılığı ile iş geliştirmeye ya da mal almaya değil de faizlere ve büyüyen masraflara harcama yapılmaktadır. Elde kalan son birikimde tükendikten sonra ya kepen indiriliyor veya vitrinine devir ilanı asılıyor. Bankaların maliyenin mülk sahibi yâda diğer alacaklarının icraları ile karşılaşılıyor. Elindeki son kalan malları da haciz işlemi geldiğinde ise çaresiz durumda kalınıyor.
Kendisinin işini kaybetmesi ile birlikte aynı zamanda yanında çalışanlarda işsizler kervanına katılıyor. Bu durum ile karşı karşıya kalanlar sadece küçük ve orta ölçekli işletmeler değil aynı zamanda büyük işletmelerdir. Örnek vermek gerekir ise beş yıl öncesine kadar en iyi zamanlarını yaşamakta olan ve perakende mağazasını çoğaltan, sermayesi halka açık ve borsada işlem görmekte olan ülkemizde altın ticaretinin birçoğunu elinde barındıran bir firma bu zamanlarda ise kira masraflarını ödeyemez durumdadır. Mülk sahibi ise alacağına karşılık olarak icra takibini başlattığında ise borcunun tamamını inkâr etmektedir.
İflasın eşiğinde bulunan bu firma hakkında ise medyada bir satırlık yazı bulunmamaktadır. Muhtemel bir durum olarak yüzlerce belki binlerce firma bulunmaktadır. Medya aracılığı ile firmalar hakkında bilgi sahibi olmak mümkün değildir. Bunları ancak olayı birebir olarak yaşamakta olanlar ve çevresindeki kişiler bulunmaktadır. İyiye giden rakamlar medya aracılığı ile hemen duyuluyor iken bazı sektörlerdeki meydana gelen olumlu değişimler, örnek verilecek olursa otomotiv sektöründe 3 ay sonrasına sipariş için gün verildiği haber yapılıyor iken diğer sektörlerin içerisinde bulunduğu durumdan haber verilmiyor.
Bu haberleri gören insanlar ise olayı kendine çevirerek ben mi başarısız oluyorum diyor ve mutsuz oluyor. Yazılanlar ile yaşananlar arasında bu farkın olması sebebiyle insanlar mesleklerinden soğumaktadır. Ne kadar çaba sarf etse dahi ödeyemediği borcu ve düzeltemediği durum sebebiyle psikolojik olarak sıkıntıya girmektedir. Oysa benzer durumda birçok insan olduğunun farkına vararak kendisini suçlamayı bırakabilir.
YORUM GÖNDER